AKAMA: Filmin siyasi arka planı
1936
Omer is born.
Ömer doğar. Kıbrıs bir İngiliz sömürgesidir. Ülkenin iki toplumu adanın her bir yanında uyum içerisinde yaşar. Kıbrıslı Rumlar nüfusun %80’i, Kıbrıslı Türkler ise %18’idir.
1945
Ömer 10 yaşındadır. Akama’ya gider.
İngilizler, Kıbrıslı Türkler’le Kıbrıslı Rumlar’ın İkinci Dünya Savaşı sırasında İngiliz ordusuna katılma çağrısına olumlu yanıt verdikleri için, buna müteakiben, Kıbrıs’ta ilk sivil özgürlüklere izin verirler. İlk siyasi partiler kurulur ve kentlerde hem Kıbrıslı Türkler, hem de Kıbrıslı Rumlar arasında ulusal bir uyanışın ilk işaretleri görülür.
1955
Ömer 20 yaşındadır. Rodu’ya aşık olur. Kıbrıslı Rumlar’ın İngilizlere karşı silahlı mücadelesine katılır.
İngilizler Kıbrıs için self-determinasyon prensibini reddeder. Kıbrıslı Rumlar EOKA adlı gizli bir örgüt kurarak Yunanistan’la birleşmek amacıyla silahlı bir mücadele başlatırlar. Kıbrıslı Türkler adanın taksim edilmesini önerirler ve EOKA’ya karşı İngilizler’in yanında yer alırlar. Pek çok Kıbrıslı Türk, İngilizler’in EOKA’yla mücadele amacıyla kurduğu “auxiliary” (yardımcı) polis gücüne katılır. Bunun hemen ardından Kıbrıslı Türkler’le Kıbrıslı Rumlar, kendilerini çatışma içinde bulurlar, İngilizler ise arabulucu rolüne girmiştir. Türkiye’yi de işe karıştırarak taksim tehdidinde bulunurlar.
1960
Ömer Rodu’nun aşkını kazanır. İki köy çatışmanın eşiğine gelir.
Kıbrıs’a uzlaşılmış bir çözüm olarak bağımsızlık empoze edilir. Hem Yunanistan’la birleşme, hem de taksim reddedilmiştir. Kıbrıslı Türkler, Cumhurbaşkanı Yardımcılığı görevi ile veto hakkı dahil, ada nüfusunun %30’una mütekabil siyasi haklar elde ederler. İngiltere, Yunanistan ve Türkiye, Kıbrıs’ın bağımsızlığının garantörleri olurlar ve statükonun tehdit altına girmesi halinde tek yanlı müdahale hakkı elde ederler. Yeni devletin anayasası pek çok ayırımcı maddeye sahiptir: karma kentlerde ve köylerde ayrı belediyeler, karma evliliklere yasak vs. gibi...
1963
Ömer ve Rodu, yeniden biraradadır.
Cumhurbaşkanı Makarios, devletin çalışamadığını ileri sürerek anayasal değişiklikler önerir. Kıbrıslı Türkler’le Kıbrıslı Rumlar arasında Lefkoşa’nın ortasında meydana gelen basit bir olay, toplumlar arası çatışmaya dönüşür. Açıktır ki her iki tarafın milliyetçileri böylesi bir çatışmaya hazırdırlar ve kendi ulusal hedeflerine ulaşmayı umarlar: bu, Kıbrıslı Rumlar için Yunanistan’la birleşme, Kıbrıslı Türkler için ise adanın iki ayrı bölgeye bölünmesidir. Bu kez hiçbir taraf başarılı olamaz ancak ada çapında Kıbrıslı Türk enklavları oluşturulur ve bunlar Kıbrıslı Türk mücahitler ile Türkiye ordusundan gelen subaylar tarafından denetlenir. Bu bölgelere Kıbrıslı Rumlar’ın girişi yasaklanmıştır. Kıbrıslı Rumlar’ın buna yanıtı ise bu enklavları izole etmektir. Kıbrıslı Türkler yoksunluk ve sefalet içinde bir yaşama zorlanır ve bu, onların bu konuda söz sahibi olmadıkları halde onlara empoze edilen bir şeydir. Getto-enklavlardan ayrılmak isteyenlerin baştaki Türk komutanından izin alması gerekir. Bir kez bu enklavlardan çıkan Kıbrıslı Türkler ise, bu kez de Kıbrıslı Rum polisin sonu gelmeyen kontrolleri aracılığıyla aşağılamaya maruz kalırlar.
1967
Yunanistan’da bir grup Yunan albayı askeri bir darbe yaparak demokratik biçimde seçilmiş hükümeti alaşağı ederler.
1971
Yunan cuntası NATO planları çerçevesinde Kıbrıs’ta bir çözümü kabul etmesi hedefiyle Cumhurbaşkanı Makarios’a karşı bir kampanya başlatır. Albaylar cinayetler işleyen ve polis karakollarını bombalayan yasadışı bir örgütü finanse ederler (EOKA-B) ve Kilise’de kriz tezgahlayarak Başpiskobos Makarios’un Cumhurbaşkanlığı’ndan istifa edeceğini umarlar. Ancak tüm bu çabaları, Kıbrıslı Rumlar’ın Cumhurbaşkanı Makarios’u destekleyen kitlesel mitingleri nedeniyle boşa çıkar.
1974
15 Temmuz’da Yunan cuntası Kıbrıs’ta bir darbe yapar, darbe Ulusal Muhafız’daki Yunan subayların öncülüğünde gerçekleştirilir. Cumhurbaşkanı Makarios devrilir ve yurtdışına sığınır.
Beş gün onsra, 20 Temmuz’da Türk ordusu Kıbrıs’a girer. 15 Ağustos’a dek adanın kuzeyini işgal hareketini tamamlamıştır (Kıbrıs toprağının %36’sıdır bu). İşgal altında yaşayan 180 bin Kıbrıslı Rum, adanın güneyinde göçmen haline gelir.
Yunanistan’da cunta düşer. Politikacılar denetimi ele alır ve seçimler yapılır. Kıbrıs’ta da cunta devrilir. Makarios geri gelir. Birleşmiş Milletler yabancı askerlerin geri çekilmesi ve göçmenlerin evine dönmesi çağrısında bulunur. Buna karşın, Türk ordusu Kıbrıslı Türkleri korudukları gerekçesiyle adada kalır.
1975
Ömer ile Rodu kuzeye gitmeyi reddeder.
Çeşitli tehditler aracılığıyla, Türkiye adanın güneyindeki tüm Kıbrıslı Türkleri, işgal altındaki kuzeye geçirmeyi ve böylece iki toplumu tümüyle ayırmayı başarır. Kıbrıslı Türk nüfusun güneyden kuzeye transferi insani anlaşmalar çerçevesinde yapılır ve Kıbrıs Rum tarafı bu bölünmeye onay vermedığı iddiasını korumaya devam eder. Önce savaş esiri erkeklerin değiş-tokuşu yapılır. Kuzeyde yakalanmış olan Kıbrıslı Rumlar güneye gönderilir ve güneyde yakalanmış olan Kıbrıslı Türk savaş esirleri de kuzeye gönderilir. İkinci bir anlaşma ailelerin birleştirilmesini öngörür. Böylece Kıbrıs Rum tarafı, kuzeye gönderilmiş olan kocaları ve babalarıyla buluşmak üzere Kıbrıslı Türk kadın ve çocukların kuzeye geçmesine izin verir. Adanın güneyinde yaşayan Kıbrıslı Türkler buna direniş göstermezler ancak kuzeye geçmekte tereddütlü davranırlar. Kıbrıslı Rum paramiliter grupların yarattığı zorlukların yanısıra, kendi liderliklerinin zengin Kıbrıslı Rum topraklarını paylaşma vaadleri, sonuçta kuzeye geçmeyi kabul etmelerini getirir ancak çoğu Kıbrıslı Türk bunun geçici bir şey olduğunu düşünür. Pek az Kıbrıslı Türk güneyde kalır.
1975-83
Birleşmiş Milletler Kıbrıs’ın bağımsız bir devlet olarak kalması talebini çeşitli kararları aracılığıyla vurgulamaya devam eder. İki toplum iki bölgeli bir federasyona dayalı olarak soruna bir çözüm bulunması için görüşmeler çerçevesinde uzlaşır. Görüşmeler herhangi bir anlaşma olmaksızın yıllarca devam eder. Bu arada ada bölünmüştür ve iki taraf arasında hiçbir temas yoktur.
1983
Kıbrıs Türk liderliği, işgal altındaki kuzeyde ayrı bir devlet ilan eder (“Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti”). Bunu yalnızca Türkiye tanır ve dünyanın geriye kalanından izole olur. Para birimi olarak Türk lirasını benimser ve hayatta kalması da tümüyle Türkiye’den gelen mali yardıma bağlıdır. Daha iyi bir yaşam umudu içinde olan çok sayıda Kıbrıslı Türk, kendilerini göçe zorlanır halde bulurlar. “KKTC” Türkiye’nin doğusundan çok sayıda yerleşik getirerek açık biçimde Kıbrıs’ın nüfus yapısını değiştirmeyi hedefler. Günümüzde adanın kuzey bölümünde Kıbrıslı Türkler’den fazla yerleşik bulunduğu tahmin edilmektedir.
2002
Avrupa Birliği’nin Kıbrıs’ı tam üyeliğe kabul etme kararı ışığında, adanın siyasi sorununu çözmek amacıyla önemli hareketlilik yaşanır. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan iki toplumlu federasyona dayalı bir çözüm için bir plan sunar- plan iki tarafın pozisyonlarını uzlaştırmaya çalışmaktadır. Ancak son dakikada çözüm umutları suya düşer. Kıbrıslı Türkler, Annan planını reddeden kendi liderliklerine karşı kitlesel gösteriler yaparlar.
2003
16 Nisan’da Kıbrıs Cumhuriyeti, Avrupa Birliği’ne Katılım Anlaşması’nı imzalar. Adanın işgal altındaki kuzey bölümünün gelecekte AB’nin bir parçası olması öngörülür. Kendisi de AB üyeliğine aday olan Türkiye’ye bu büyük baskı oluşturur. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde Kıbrıslı Rumların evlerine ve mülklerine ulaşmalarının engellenmesi nedeniyle açtıkları davalardan çıkan bir dizi karar da bu baskıyı daha da artırır.
23 Nisan’da “KKTC”, belirli sınırlamalarla, bölücü hatta hareket serbestisi getirir. Bunun sonucu olağanüstü manzaralar yaşanır – binlerce Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rum bir araya gelerek, iki toplumun yeniden bir arada yaşayabileceği umudunu doğrur.
Ancak Annan Planı referanduma sunulduğunda ise Kıbrıslı Türkler’in %65’i evet, Kıbrıslı Rumlar’ın %75’i hayır oyu kullanır. Referandum sonucu iki toplumun ilişkileri gerilir.
|